-
1 durmak
vi1) stehen, sich haltendik \durmak gerade stehen, sich gerade halten2) anhalten, stoppen, stehen bleibensaat sekizi on geçe durdu die Uhr blieb um zehn nach acht stehen3) ( bir yerde bir süre oyalanmak) Halt machen4) ( kalmak) bleiben5) ( yağmur) aufhören6) aussetzennabzı durdu sein Puls hat ausgesetzt, sein Puls setzte aus7) ( yakışmak)ceket üzerinde güzel durmuyor angezogen sieht die Jacke nicht schön aus -
2 توقف
Iتَوَقَّفَ1. eğlenmekAnlamı: bir yerde durmak2. duraklamakAnlamı: kısa bir süre için durmak3. dinmekAnlamı: sona ermek, bitmek4. durmakAnlamı: hareketsiz kalmakIIتَوَقُّفdurgu -
3 go
gitmek; ulasmak, uzanmak, gitmek; belli bir yeri olmak, ait olmak, belli bir yerde durmak; islemek, çalismak; olmak; (belirli bir durumda) kalmak, durumunu sürdürmek; satilmak, gitmek; harcanmak, tükenmek, gitmek; uymak, uyusmak, gitmek, canlilik, enerji; -
4 eğlenmek
توقف [تَوَقَّفَ]Anlamı: bir yerde durmak -
5 beklemek
1. ارتقب [اِرْتَقَبَ]Anlamı: bir yerde kalmak, durmak, bir şeyi gözetmek2. استنظر [اِسْتَنْظَرَ]Anlamı: bir yerde kalmak, durmak, bir şeyi gözetmek3. انتظار [اِنْتِظار]Anlamı: bir yerde kalmak, durmak, bir şeyi gözetmek4. ترقب [تَرَقَّبَ]Anlamı: bir yerde kalmak, durmak, bir şeyi gözetmek -
6 сидеть
1) oturmakсиде́ть на сту́ле — sandalyede oturmak
сиде́ть в седле́ — eyerde oturmak / durmak
сиде́ть над уро́ками — derse çalışmak
сиде́ть на вёслах — kürekte olmak, kürek çekmek
на ве́тке сиде́ла пти́ца — dala bir kuş konmuştu
2) врз ( находиться) durmak, kalmak, bulunmakсиде́ть без де́ла — boş durmak / oturmak
сиде́ть до́ма — evinde kalmak
он на одно́м ме́сте до́лго не сиди́т — bir yerde fazla durmaz
сиде́ть под аре́стом — tutuklu bulunmak
сиде́ть в тюрьме́ — hapis(te) yatmak
он мно́го раз сиде́л (в тюрьме́) — birçok kereler hapse / cezaevine girip çıkmıştı
он сиде́л? (в тюрьме) — hapiste yatmışlığı var mı?
сиде́ть без де́нег — разг. parasız kalmak, darda bulunmak
сиде́ть на дие́те — perhiz tutmak
3) ( об одежде) oturmakхорошо́ сиде́ть — güzel oturmak, dökümlü olmak
пиджа́к сиди́т как влито́й — ceket hokka gibi oturdu
4) соч. ( о судне)неглубоко́ / ме́лко сиде́ть — az su çekmek
••сиде́ть сложа́ ру́ки — (eli) boş durmak
не сиде́ть сложа́ ру́ки — boş durmamak
сиде́ть на я́йцах — kuluçkaya oturmuş / yatmış olmak
-
7 stand
n. duruş, durum, hal, yer, dayanma, direnme, katlanma, durak, işyeri, tezgâh, kürsü, tribün, sehpa, ayaklık, ayak, ayaklı askılık, ormanda yetişen ağaç, ekim alanı————————v. dikilmek, ayakta durmak, ayağa kalkmak, kalmak, durmak, bulunmak, dayanmak, katlanmak, direnmek, göğüs germek, karşı koymak, devam etmek, sineye çekmek, üstlenmek, desteklemek, ısmarlamak, ihtiyaç duymak, kanıtlamak, çekilmek* * *1. dur (v.) 2. tutum (n.)* * *[stænd] 1. past tense, past participle - stood; verb1) (to be in an upright position, not sitting or lying: His leg was so painful that he could hardly stand; After the storm, few trees were left standing.) ayakta durmak2) ((often with up) to rise to the feet: He pushed back his chair and stood up; Some people like to stand (up) when the National Anthem is played.) (ayağa) kalkmak3) (to remain motionless: The train stood for an hour outside Newcastle.) hareketsiz durmak4) (to remain unchanged: This law still stands.) geçerli/yürürlükte olmak5) (to be in or have a particular place: There is now a factory where our house once stood.) (belli bir yerde) olmak/bulunmak6) (to be in a particular state, condition or situation: As matters stand, we can do nothing to help; How do you stand financially?) (belli bir durumda) olmak7) (to accept or offer oneself for a particular position etc: He is standing as Parliamentary candidate for our district.) aday olmak8) (to put in a particular position, especially upright: He picked up the fallen chair and stood it beside the table.) dikmek, koymak9) (to undergo or endure: He will stand (his) trial for murder; I can't stand her rudeness any longer.) tahammül etmek, uğramak, çekmek10) (to pay for (a meal etc) for (a person): Let me stand you a drink!) ısmarlamak, ikram etmek2. noun1) (a position or place in which to stand ready to fight etc, or an act of fighting etc: The guard took up his stand at the gate; I shall make a stand for what I believe is right.) duruş2) (an object, especially a piece of furniture, for holding or supporting something: a coat-stand; The sculpture had been removed from its stand for cleaning.)... sehpası, ayak, taban, kaide3) (a stall where goods are displayed for sale or advertisement.) stand, tezgâh4) (a large structure beside a football pitch, race course etc with rows of seats for spectators: The stand was crowded.) tribün5) ((American) a witness box in a law court.) tanık yeri•- standing 3. noun1) (time of lasting: an agreement of long standing.) süre,...-lik2) (rank or reputation: a diplomat of high standing.) rütbe, saygınlık•- stand-by4. adjective((of an airline passenger or ticket) costing or paying less than the usual fare, as the passenger does not book a seat for a particular flight, but waits for the first available seat.) yedekteki yolcu5. adverb(travelling in this way: It costs a lot less to travel stand-by.) yedek- stand-in- standing-room
- make someone's hair stand on end
- stand aside
- stand back
- stand by
- stand down
- stand fast/firm
- stand for
- stand in
- stand on one's own two feet
- stand on one's own feet
- stand out
- stand over
- stand up for
- stand up to -
8 reposer
Iv ia durmakb fig dayanmak◊Sa théorie repose sur une idée simple. — Kuramı basit bir fikre dayanıyor.
2 laisser reposer dinlendirmek3 gömülmek◊Il repose au cimetière du village. — Köy mezarlığında gömülü.
IIv t1 délasser dinlendirmek◊Cette musique me repose. — Bu müzik beni dinlendiriyor.
2 mettre, poser dayamakv tposer de nouveau yerine koymak -
9 под
1) (ниже кого-чего-л.) altına (на вопрос "куда?"); altında (на вопрос "где?")по́д во́ду — su(yun) altına
под водо́й — su(yun) altında
по́д го́ру — yokuş aşağı
стоя́ть под окно́м — pencere dibinde durmak
2) (под воздействием или в зоне действия чего-л.)...a; altındaпопа́сть под дождь — yağmura tutulmak
под огнём проти́вника — düşman ateşi altında
иссле́дование тка́ней под микроско́пом — dolguların mikroskop muayenesi
3) (при обозначении положения, в которое ставят кого-что-л. при указании условий, которые создаются для кого-чего-л.)...a, altına;...da, altındaвзять под свою́ защи́ту — himayesine almak
взять что-л. под контро́ль — kontrol altına / kontrole almak
отда́ть кого-л. под суд — mahkemeye vermek
под управле́нием кого-л. — birinin yönetimi altında
креди́т под ни́зкий проце́нт — düşük faizli kredi
под определённым накло́ном — belli bir eğimde
под давле́нием обще́ственного мне́ния — kamuoyunun baskısı altında / baskısıyla
находи́ться под угро́зой — tehlikede olmak
4) (при указании места, к которому направляется или около которого находится кто-что-л.) yakın, yöresindeпод Москво́й — Moskova'ya yakın (bir yerde), Moskova yakınında / yöresinde
би́тва под Ку́рском — Kursk meydan muharebesi
5) (накануне чего-л.) yakın; arifesindeпод у́тро — sabaha karşı
ка́к-то под ве́чер — bir akşam üzeri
под Но́вый год — yılbaşına yakın, yılbaşı arefesinde
ей под со́рок — yaşı kırka yakın / yaklaşıyor, kırka merdiven dayadı
6) (при указании на звуки, сопровождающие действие) ile; arasındaпод аплодисме́нты зри́телей — seyircilerin alkışları arasında
под аккомпанеме́нт роя́ля — piyano eşliğinde
7) ( при указании на назначение или характер использования предмета) için;...lıkбуты́лка под молоко́ — süt şişesi
посевна́я пло́щадь под зерновы́ми — tahıl ekim sahası
пло́щадь под леса́ми и куста́рниками — ormanlık ve çalılık alanlar
увели́чивать пло́щадь под леса́ми — orman alanını artırmak
ско́лько ты́сяч гекта́ров за́нято под овоща́ми? — sebzelikler kaç bin hektar?
8) (при указании на сходство с кем-чем-л.) taklidiсде́ланное под бро́нзу — bronz taklidi
9) (при указании на то, что служит ручательством) ile; karşılığındaпод зало́г (иму́щества) — rehin karşılığında / mukabili
освобожде́ние под зало́г — kefaletle tahliye
10) (при указании на отличительный признак или на особые условия совершения действия)...lıсу́дно под туре́цким фла́гом — Türk bandıralı gemi
дом под черепи́чной кры́шей — kiremit damlı ev
статья́ под заголо́вком... —... başlıklı yazı
под псевдони́мом — takma adla
опубликова́ть что-л. под свое́й фами́лией — kendi adıyla yayınlamak
он зарегистри́рован под друго́й фами́лией — başka isimle kayıtlıdır
под разли́чными назва́ниями — değişik adlarla
11) (вследствие чего-л.) ileпод де́йствием тепла́ — ısı etkisiyle
••что вы понима́ете под надстро́йкой? — üstyapıdan / üst yapı denince ne anlarsınız?
-
10 ارتقب
اِرْتَقَبَ1. gözlemek2. beklemekAnlamı: bir yerde kalmak, durmak, bir şeyi gözetmek -
11 استنظر
اِسْتَنْظَرَ1. gözlemek2. beklemekAnlamı: bir yerde kalmak, durmak, bir şeyi gözetmek -
12 ترقب
Iتَرَقَّبَ1. gözlemek2. ümitlenmekAnlamı: umutlanmak, umma bağlamak3. beklemekAnlamı: bir yerde kalmak, durmak, bir şeyi gözetmekIIتَرَقُّب1. bekleyişAnlamı: beklemek işi veya biçimi2. beklemeAnlamı: bekleme işi -
13 lagern
lagern ['la:gɐn]I vi1) ( kampieren) kamp yapmak3) ( vorkommen) bulunmak4) tech durmakII vt1) (aufbewahren: Waren) depolamak, depoya koymak, ambara koymak; ( Esswaren) saklamak;kühl \lagern soğuk bir yerde saklamak2) ( legen) koymak;das Bein hoch \lagern bacağını yüksek bir yere koyarak tutmak;dieser Fall ist anders gelagert bu olay diğerlerinden farklıdır -
14 انتظار
اِنْتِظار1. bekleyişAnlamı: beklemek işi veya biçimi2. intizarAnlamı: bekleme, gözleme3. beklemekAnlamı: bir yerde kalmak, durmak, bir şeyi gözetmek -
15 stay put
kipirdamadan durmak; bir yerde kalmak
См. также в других словарях:
durmak — nsz, ur 1) Hareketsiz durumda olmak Motorlu su taşıtlarından biri de kanal rıhtımının tam bizim önümüze düşen bir noktasında demir atmış duruyordu. Y. K. Karaosmanoğlu 2) İşlemez olmak, çalışmamak Bileğimdeki saat durmuş. A. Gündüz 3) Bir yerde… … Çağatay Osmanlı Sözlük
bir — is. 1) Sayıların ilki 2) Bu sayıyı gösteren 1, I rakamlarının adı 3) sf. Bu sayı kadar olan Bir kalem. 4) sf. Herhangi bir varlığı belirsiz olarak gösteren (sayı) Bir adam sizi arıyor. 5) sf. Tek Allah birdir. 6) sf. Beraber Hep biriz, ayrılmayız … Çağatay Osmanlı Sözlük
dikilip durmak (veya kalmak) — bir yerde kısa bir süre ayak üstünde durmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
karmak — bir şeyi bir şeyle karıştırmak, katmak, karmak; boğazda su durmak, su bir yerde durmak, taîmak I, 432; I I, 187; II I, 182 … Divan-i Luqat-i it-Türk Dizini
eğlenmek — nsz 1) Neşeli, hoşça vakit geçirmek Aklıma ne kadar kötü şeyler hücum ederse o kadar eğleniyorum. S. F. Abasıyanık 2) le Bir kimsenin herhangi bir kusuru veya zayıf noktası ile alay etmek Yalnız bunları sordu ve inan ki benimle eğlendi. M. Ş.… … Çağatay Osmanlı Sözlük
IHDAR — Kendini gözlemek. * Bir yerde durmak, ikâmet … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
TAHAVVÜS — Bahadırlık, kahramanlık. * Sefer niyyetiyle bir yerde durmak … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
TİLHAH — Devamlı olarak bir yerde durmak … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
oturmak — e 1) Vücudun belden yukarısı dik duracak biçimde ağırlığı kaba etlere vererek bir yere yerleşmek Bir sandalyenin üzerinde oturmuş, önüne bakıyordu. S. F. Abasıyanık 2) nsz Bu biçimde yerleştiği yerde kalmak Bakın, hikâye zordur, acımasız ve… … Çağatay Osmanlı Sözlük
akıl — is., klı, Ar. ˁaḳl 1) Düşünme, anlama ve kavrama gücü, us 2) ruh b. Bellek Hâlâ aklımda o tufan yağmuru. C. S. Tarancı 3) Öğüt, salık verilen yol Bu aklı size kim verdi. 4) Düşünce, kanı Şimdiki aklım olsaydı bu dükkânın yerine aç bir kahve! A. K … Çağatay Osmanlı Sözlük
takılmak — nsz 1) Takma işi yapılmak Kendisine bu ad takılmış, takıldığı gibi de kalmıştır. M. Ş. Esendal 2) e Denge bozulacak bir biçimde bir yere dokunup aksaklık ortaya çıkmak Önünü çok iyi göremeyen hayvanın ayağı bir taşa takıldı. O. C. Kaygılı 3) e… … Çağatay Osmanlı Sözlük